Mobbing İddiasında Ses Kaydının Delil Niteliği

Av. Süleyman Hilmi Öztürk

8/26/20247 min read

Mobbing İddiasında Ses Kaydının Delil Niteliği

Mobbing (Psikolojik Taciz) , işyerlerinde bir veya birden fazla kişi tarafından diğer kişi ya da kişilere yönelik gerçekleştirilen, belirli bir süre sistematik biçimde devam eden, yıldırma, pasifize etme veya işten uzaklaştırmayı amaçlayan; mağdur ya da mağdurların kişilik değerlerine, mesleki durumlarına, sosyal ilişkilerine veya sağlıklarına zarar veren; kötü niyetli, kasıtlı, olumsuz tutum ve davranışlar bütünü olarak tanımlanmaktadır. Ancak kişiye rahatsızlık veren her türlü davranış mobbing olarak kabul edilmemektedir. Örneğin; Yargıtay 22.HD 2013/11788 E. 2014/14008 K. Sayılı kararında özetle; “Çalışanlara genel olarak hoşgörüsüz, kaba, onur kırıcı tutum ve davranışlar sergilenmesi, belli çalışanlar hedef seçilmediği sürece mobbing sayılmaz. Ancak mobbingin unsurları oluşmasa dahi işverenin işçiyi koruma ve gözetme borcunu ihlal etmesi, işçi bakımından haklı fesih nedeni teşkil eder” şeklinde hüküm kurmuştur. Söz konusu karardan da açıkça anlaşıldığı üzere her kaba, onur kırıcı, hoşgörüsüz davranış mobbinge vücut vermemektedir; bununla beraber bu davranışlara karşı işçi haklı nedenle fesih ve dolayısıyla kıdem tazminatı elde edebilme yönlerinden korunabilmektedir.

Medeni usul hukuku açısından delil olarak nitelendirilmesi mümkün, hatta kanunda açıkça sayılan delillerden birisi olsa dahi, bir vakıanın gerçek olup olmadığı hakkında kendisine başvurulmak suretiyle bilgi edinilmeye çalışılan ispat aracının hukuka uygun yollarla elde edilmiş olması gerekir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu 189/2’de de açıkça bu husus düzenlenmiştir. ’’ Hukuka aykırı olarak elde edilmiş olan deliller, mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamaz.’’ Bu düzenlemede dikkat edilmesi gereken husus , delilin bizatihi kendinin değil, onun elde ediliş yönteminin hukuka aykırı olmasına yapılan vurgudur.

Delilin hukuka aykırı yollarla elde edilmiş olmasının yaptırımı, bunun davada hiçbir şekilde kullanılamamasıdır. İlgili vakıa ispatsız kalması durumunda dahi bu kural geçerlidir. Delilin hukuka aykırı yollarla elde edilip edilmediğini hakim de re’sen gözetmelidir. Ancak öğretide hukuka aykırı delillere ilişkin olan katı yaklaşımın bazı hallerde ciddi kayıplara sebebiyet vereceği ve sınırlanması gerektiği belirtilmektedir. ’’ Şayet başkaca delil yoksa ve hukuka aykırı yollardan elde edilen delil ile korunmaya çalışılan değer, ihlal edilen değere ağır basmaktaysa, o delilin kullanılmasına izin verilmelidir.’’ (Medeni Usul Hukuku Prof. Dr. Murat Atalı, Prof. Dr. İbrahim Ermenek, Doç. Dr. Ersin Erdoğan 6. Baskı, Eylül 2023)

Hukuka aykırı deliller gerek ceza yargılamasında gerek özel hukuk yargılamasında delil olarak kullanılamazlar. Ancak mobbing, cinsel taciz gibi ispatı zor olan bazı durumlarda söz konusu fiillerin muhatabı olan kişilerin yaptığı gizli kayıtlar ‘’aniden geliştiğinden’’ kayda alınması durumunda hukuka uygun kabul edilebilecek, dolayısıyla mağdurların ‘’tekrar mağdur edilmelerinin’’ önüne geçilmiş olacaktır. Bunu destekleyen Yargıtay Kararları da bulunmaktadır :

  1. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi E. 2015/6338 K. 2016/6464 Sayılı kararında şöyle denilmektedir :

‘’Davacı, 03.02.2011 günü bir kaç güvenlik görevlisi tarafından fiziki ve sözlü şiddete maruz kaldığını ve istifa etmesi konusunda tehdit edildiğini, daha sonra kendisine zorla istifa dilekçesi yazdırıldığını, bu hususun ibraz ettiği ses kaydında da mevcut olduğunu, iş sözleşmesinin haksız bir şekilde feshedildiğini öne sürerek kıdem ve ihbar tazminatı ile fazla mesai, ulusal bayram ve genel tatil, hafta tatili, yıllık izin ücreti ve ücret alacaklarının tahsilini talep etmiştir. Davalı, davacının bir başka arkadaşının hesabı üzerinden maaşların ödenmediği konusunda bir mesaj yayınladığını, bu davranışının işlerin aksamasına sebebiyet verdiğini, mesajı yayınlayan Saliha Koyun’a sorulduğunda bu mesajı kendisinin yayınlamadığını beyan ettiğini, yapılan araştırmada davacının bu mesajı yayınladığının ortaya çıktığını, davacının izinsiz, gizli bir şekilde başka bir çalışanın adı ile mesaj yayınladığını, maaşlarla ilgili herhangi bir aksaklığın mevcut olmadığını ancak davacının gayri ahlaki davrandığını, davacıdan savunma talep edildiğini ancak mesajın içeriğinin tekrarı olan savunmasını posta ile yolladığını, mesai arkadaşlarının hatalı davrandığını söylemeleri karşısında rahatsız olan davacının kendi isteğiyle istifa ettiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, davacının hastane otomasyonu üzerinden başka bir personelin şifresini kullanarak işveren aleyhine mesaj yayınladığı, akabinde savunmasının istendiği, davacının savunmasında bu olguyu kabul ve ikrar ettiği ve sonrasında 03.02.2011 tarihinde istifa ettiği, ayrıca yürütülen Savcılık soruşturmasından davacının hakaret ve tehdide maruz kalmadığının anlaşıldığı, istifa dilekçesinin irade fesadı halleri içerisinde imzalattırıldığı iddiasının kanıtlanamadığı, istifa ederek iş sözleşmesini sona erdiren davacının kıdem ve ihbar tazminatı taleplerinin yerinde olmadığı gerekçesiyle kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla çalışma ücreti, ulusal bayram genel tatil ücreti ve hafta tatil ücreti taleplerinin reddi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Ceza davası dosyasına davacının sunduğu ve çözümü yaptırılan ses kaydındaki konuşmalardan davacının istifaya zorlandığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, davalının davacının iş akdini haklı nedenle fesih hakkı oluşmuş olsa dahi, baskı ve tehdit altında verilen istifa dilekçesinin geçerli olmadığı, istifa dilekçesinin gerçek istifa iradesini taşımadığı, davacının istifaya zorlanmasının işveren feshi niteliğini taşıdığı anlaşıldığından davacının kıdem ve ihbar tazminatı taleplerinin kabulü gerekir.’’

  1. Yargıtay 12.Ceza Dairesi E. 2015/11389K. 2017/640 Sayılı kararda şöyle denilmiştir:

‘’Dosya kapsamına göre; katılan …’in mali işler direktör yardımcısı ve tanık…’ın insan kaynakları direktörü olarak görev yaptığı bir özel hastanede ortopedi uzmanı olarak çalışan ve 10.09.2011 tarihinde iş akdi feshedilen sanık …’in, adı geçen yöneticilerle beraber işten çıkarılma süreci ve alacakları ile ilgili konuları görüşmek için yüz yüze gerçekleştirdikleri toplantıda, üçü arasında geçen konuşmaları gizlice kaydedip, bu kaydı içeren CD’yi, kıdem tazminatının ve diğer alacaklarının tarafına ödenmediği iddiasıyla iş mahkemesine açtığı davaya vekili aracılığıyla delil olarak sunmak suretiyle TCK’nın 133/3. maddesindeki kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda, Tarafı olduğu söyleşiyi kaydetmek suretiyle elde ettiği verileri üçüncü kişi ya da kişilerle paylaştığı ve/veya çoğaltarak dağıttığına dair hakkında bir delil bulunmayan sanığın, iş mahkemesindeki iddialarını ispatlama ve kaybolma olasılığı bulunan delillerin muhafazasını sağlama amacını taşıyan eylemlerinde hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle davranmadığı nazara alındığında, sanığa yüklenen TCK’nın 133. maddesindeki kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçunun yasal unsurları somut olayda gerçekleşmediği gibi, hukuki ihtilaf ile ilgili konuşmaların katılanın özel yaşam alanına dair ve özel hayatının gizliliğini ihlal edecek nitelikte bulunmaması sebebiyle sanığın eylemlerinin TCK’nın 134. maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu da oluşturmayacağı anlaşıldığından, sanık hakkında kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçundan dolayı beraat kararı verilmesine dair yerel mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir...’’

  1. Yargıtay 12.Ceza Dairesi 2013/26087 E. 2014/10205 K. Sayılı kararında özetle;

’’...kişinin, bir daha kanıt elde etme olanağının bulunmadığı ve yetkili makamlara başvurma imkanının olmadığı ani gelişen durumlarda, örneğin; kendisine karşı işlenmekte olan (cinsel saldırı, hakaret, tehdit, iftira veya şantaj gibi) bir suç söz konusu olduğunda ya da kendisine veya aile birliğine yönelen, onurunu zedeleyen, haksız bir saldırıyı önlemek için, kaybolma olasılığı bulunan kanıtların kaybolmasını engelleyip, yetkili makamlara sunarak güvence altına almak amacıyla, saldırıyı gerçekleştiren tarafın bilgisi ve rızası dışında, konuşma ve haberleşme içeriklerini veya özel hayata ilişkin ses ve görüntülerini dinleme, izleme ya da kaydetme eylemlerinin hukuka aykırı olduğunu kabul etmek mümkün olmadığı gibi, esasen bu hallerde, kişinin hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle hareket ettiğinden de söz edilemeyeceği... Eylemi başka türlü ispat etmesinin mümkün olmadığı, bu savunmayı doğrulayan bilirkişi raporuna göre, sanığın başkaca şekilde ispatlanması mümkün olmayan bir hal içerisinde iken, toplantıda kendisine yönelik hakaret içerikli konuşmayı kayda alması fiilinde, sanığın eylemini hukuka aykırı kabul etmenin mümkün olmadığı’’ şeklinde karar vermiştir.

Tüm bu açıklamalara ek olarak işveren tarafından işçiye mobbing uygulandığı yönündeki iddianın ispatlanmasında kesin delille ispat aranmamaktadır. Yargıtay kararlarında da bu hususa yer verilmiştir :

Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 27.12.2013 tarihli, 2013/693 E. ve 2013/30811 K. Sayılı Kararında;

“… mobbing iddialarında şüpheden uzak kesin deliller aranmayacağı; davacı işçinin, kendisine işyerinde mobbing uygulandığına dair kuşku uyandıracak olguların ileri sürmesinin yeterli olduğu, işyerinde mobbing gerçekleşmediğini ispat külfetinin davalıya düştüğü…” ifadelerine yer verilerek, yaklaşık ispatın yeterli kabul edildiği ifade edilmiştir.

Yine bu karara benzer Yargıtay 22.HD 2014/2157 E. 2014/3434 K. Sayılı kararında özetle;

“Mobbingin kesin delillerle ispatlanması gerekmez. Sunulan delillerin sıhhatinde tereddüt yaşanırsa bunları işçi lehine yorum ilkesi kapsamında değerlendirmek uygun olur”

SONUÇ: İşveren tarafından mobbinge maruz kalan işçi bu durumu başka bir şekilde ispatlayamayacak ise yargıtay kararlarında da sabit olduğu üzere almış olduğu ses kaydını delil mahiyetinde kullanabilecektir.